Sanat anlamak ve anlamlandırmak üzerine kuruludur. Düşüncelerin, duyguların, sezgilerin, arzuların ve hayal gücünün yaratıcılıkla dışarıya yansıtılmasıdır. Sanat eserleri; merak, umut, umutsuzluk, hayranlık, üzüntü gibi paylaşılabilir duygusal etkiler meydana getirir. Sanki kelimelerin yeterli olmadığında başvurduğumuz ifade biçimi gibidir. Hal böyleyken sanatı geleneksel ve modern (ya da çağdaş) olarak sınıflandırırken ölçü nedir? Bir sanat eserini geleneksel ya da modern kılan nedir? Eserin, sanatçısı tarafından meydana getirildiği çağ ile uyumlu olması mı? Yani zaman kavramı! Yoksa yapıldığı malzeme ya da yapılış üslubu mu? Belki de ideolojik ya da siyasi sebepler!

 

Modern Sanat denildiğinde akla ilk önce güncel yani çağdaş sanat gelebilir. Bu iki kavram genellikle birbirinin yerine kullanılır. Aslında ‘modern’ kavramı önüne eklendiği her kelime için yeni ve güncel anlamı katabilir.

Öte yandan modern kelimesi ‘çağdaş’ ifadesinden daha geniş bir dönemi anlatır. Birbirini besleyen iki kelimedir modern ve çağdaş. Sanatın bir çeşidi olarak tanımlanan modern sanat ise aslında 19. yy sonları ve 20. yy özelliklerini yansıtan sanat dalıdır. Modern sanatın doğuşu gelenekselleşmiş kurallara ve kalıplara başkaldırının sonucudur. Bir nevi karşı çıkmaktır. Peki ya geleneksel nedir? Gelenekselci kimdir, neyi temsil eder? Geleneksel olan bizim için: Orta Asya, sonrası ve Osmanlı dönemi dinsel-mistik eserler şeklinde bir zihni yapıya karşılık geliyor! Binlerce yıllık Türk tarihinin ortaya çıkardığı, farklı kültürlerden esinlenen insanın düşünce gücünün ve hislerinin en özel, en güzel yansıması. Titiz ve ince çalışılmış olması nedeniyle hayranlık uyandıran Geleneksel Türk Sanatlarına çinicilik, ebru, hat sanatı, tezhip, minyatür, dokumacılık, camcılık ve çömlekçilik örnek verilebilir.

 Öte yandan gerçek şudur ki; geleneksel diye adlandırılan olgu da aslında yaşanılan dönem için modern bir şeydi. Dolayısıyla gelenek, modernitenin icat ettiği bir olgudur. Ortaya konulan yapıtın geleneksel olduğunu moderni oluşturduktan sonra yine insanlar tanımlamıştır. Mesela gün gelip “İnci Küpeli Kız” de geleneksel mi olacak? Peki ya fotoğraf çıktı diye natürmortlar portreler anlamını yitirdi mi? Bunları geleneksel sınıfına mı almalı? Çömlekçilik geleneksel sanatlar arasında sayılırken onu moderne taşıyan ne? Madde aynı olduğuna göre yapan kişiyle, onun hayatı algılayışı ve sunuşuyla mı alakalı. Belki de. Her şeyi ayırma, sınıflandırma, ötekileştirme hastalığına düşmüşken belki mantıklı tek ayrım sebebi bu olabilir; sanattaki yorum farkı. Fakat bu ayrıma bile gerek var mı?

 Sanatı modern ya da geleneksel diye belli başlıklar altında ayırırken zaman mefhumunu kriter almak da aslında sanatın zamansızlık hüviyetini yok saymak demektir. Oysa hani sanat zamanlar üstüydü! Üstelik bir sanat eseri, meydana getirildiği 1000 yıl öncesinden şu zaman dilimine dek etkisini sürdürüyorken, estetik değeri taşırken yani şimdiki insanın hislerine de hitap ederek zamansızlık niteliğini ortaya koyuyorken bu sanatı geleneksel diyerek hapsetmek anlamlı mıdır?

 Peki kültürel değerleri yansıtması açısından sanat eserlerini toplumun aynası kabul ederek konu anlamında modern ve geleneksel ayrımına gidilebilir mi? Fakat yaşama şekli değişse de insanın merak, umut, umutsuzluk, hayranlık, üzüntü gibi his ve düşünceleri her çağda çok da benzer değil mi!

 Şeker Ahmet Paşa, Batılı resim tarzını benimsemişti ama perspektif hatası nedeniyle gelenekselin içinde kalmıştı. Tam da bu yüzden farklı ve güzeldi ama modernliğe kabul edilmedi. Cumhuriyetle birlikte zaman geçtikçe geleneksel-modern ayrımı giderek keskinleşti hatta yakın tarihimizde dönem dönem geleneksel sanat olarak adlandırılanlar hor görüldü, aşağılandı, konservatuarların eğitim müfredatında bile ötekileştirildi. Bize ait geleneksel ve modern ayrımı biraz zihinsel bir mesele gibi, ideolojik yapıyla paralel. Batı’da ise Klee, G. Mathieu, Matisse hatta Picasso, Doğu görsel geleneğinden hareket ediyordu. Fakat bunu çok farklı bir sistematik içinde algılıyorlar ve yeniden üretiyorlardı. Bu yüzden Batıda bu sanatçılar hiç de ötelenmedi, hatta resim sanatının sıra dışı insanları olarak kabul edildiler.

 Daryuş Şayegân geleneksellik ile modernite arasında kalan insanın açmazını “Kültürel Şizofreni” olarak tanımlar. Bu şizofreni sanat alanında tezahür ettiğinde; ayrım yüzünden sanatı içselleştiremeyen, sanatın bütünlüğünden uzaklaştıkça estetiği idrak edemeyen insan tipini yaratır. Bu insan bir sanat ürününün moderniteden mi yahut gelenekten mi etkilenmiş olduğunu anlamaya çabalarken, estetiğin kıymetini gözden kaçırır, asıl algılanması gereken arkada kalır. Doğrusu bu durum hedefi ve kaynağı insan olan sanat ve sanatçı için büyük bir hüsrandır. Sanat, geçmişten geleceğe uzanan tarihi şeritte bir bütün halindedir, üstelik insanoğlunun yaşam tecrübesiyle sürekli gelişen ve biriken haliyle bir bütündür. Ne kullandığı malzeme, ne üslup ne de yaratıldığı zaman onun bu bütünlüğünü bozamaz.