Klasik anlayışa göre sanat, güzele ulaşabilmenin peşindedir. Bu sebeple sanat eserlerinde merkezde güzel ve güzellik vardır. Şiirler, metinler güzelin ve güzelliğin yüceltilmesi ile son bulur. Sanat eserlerinde de güzele ulaşmak hedeftir. Oysa sanat yansıtma kuramı üzerine oturmaktadır. Güzellik kadar çirkinlik de hayatın içinde ve bize çok yakın bir olgu olduğu için sanatta da güzel ve çirkin iç içedir. Öte yandan güzelin ne olduğuna karar vermek için çirkin olana ihtiyaç vardır. Ne de olsa güzellik ve çirkinlik birbirlerini imleyen kavramlardır. Çirkinlikle güzelliğin tersini ifade ederiz. Bir şeyin güzel oluşuna; çirkin, iyi, kötü, aşağı, bayağı, yüce vb. gibi bütün kavramları göz önüne alarak karar veririz. Demek ki yapmamız gereken birinin doğasını anlamak için diğerini tanımlamak.
Çirkinliğin Estetiğe Dahil Edilmesi
Savaşlar, kavgalar, yoksulluk, şiddet, öfke ve nefret gibi duygular çirkinlik olarak hayatın içinde varsa bu kavramlar sanatın alanına girmektedir. Güzelin dışındaki, özellikle çirkin, kötü, aşağı, bayağı vb. kavramların, estetik biliminin kapsamına girmesi, yani bir estetiğinin olabileceği Emmanuel Kant (1724-1804), Karl Rosenkranz (1805-1879), Max Schasler (1819-1903), Robert Edouard von Hartmann (1842-1906) gibi isimlerin çalışmaları ve fikirleri ile mümkün olmuştur. Umberto Eco’ya göre çirkinin de bir estetik değeri vardır ve bu değer kıymetlidir. Mitolojik çağları temsil eden heykel ve resimlerde görülen canavar figürleri sanattaki çirkin kavramını içine almaktadır. Bizim kültürümüzde ise Orta Asya kaynaklı bir minyatür sanatçısı olan Mehmet Siyah Kalem’in ifritleri resmettiği minyatürleri hatırlanabilir. Filozofların estetiğin felsefesi üzerine yoğunlaşmalarıyla ‘çirkinin mükemmel güzelliği’ kavramı sanatta kendine yer açmıştır. Üstelik zaman içinde klasik sanatların yerine sunulan modern sanatlarla birlikte çirkin kavramı ön plana çıkmıştır. Öyle ki Charles Lalo ‘güzelliğin iflas ettiğini’ söyler ve çirkinin zaferini ilan eder.
Kimi Göre Çirkin?
Çirkinin güzel olarak algılanabilmesi sanatın yorum gücüdür. İlk medeniyetlerin kadında görmeyi beklediği estetik, güzellik ölçüleriyle ortaçağ ya da günümüz aynı mıdır mesela! Aksine her türlü güzel ve çirkin kavramı zamana ve kültüre göre farklılık gösterir, anlam değiştirir. Nitekim Afrikalılar için yüce ve oldukça estetik bulunan maskların Batılıları dehşete düşürmesi bundandır. Burjuva sınıfının “tiksinti” ile baktığı Picasso’nun resimlerinin 20. yüzyılda başyapıt kabul edilmesinin sebebi de benzerdir.
Çirkinlikten De Haz Alınamaz Mı?
Güzellik nedir? Hoşa giden, çekici, uyumlu, etkileyici, mükemmel, görkemli, takdire şayan, haz verici... Kuşkusuz insanlık yüzyıllar boyunca güzellik üzerine kafa yordu, tezler üretti, ona ulaşmaya, hatta güzel olmaya çalıştı. Peki ya çirkinlik? Çirkinlikten de haz alınamaz mı?
Bir zamanlar Jung’ın öngördüğü bugünün gerçeği oldu. Çirkinlik ve tezahürleri uzun zamandır rağbet görüyor. Korku filmlerinin unutulmaz yönetmeni George Romero’nun korku unsurunun satışları fırlattığını söylemesi gibi. Nitekim sinemada ne kadar çirkin olsa da sevilen karakterler yok mu? Yaşayan ölüler pek çoğumuzun favorisi. Öte yandan çağdaş sanatın çirkinliği geçmiş günlere nazaran daha çok kutsadığını da söyleyebiliriz. Sanatçıların kanlı, dehşet içeren ya da korku salan eserlerini görmekten mutluluk duyan, kendinden ve toplumdan bir şeyler taşıdığını düşünerek o eserle özdeşleşen, varlığından haz alan kitleler de var.
Sanat Çağının Aynası
Sonuçta dehşet, çirkinlik bize öyle yakın ki... Zulüm, haksızlıklar, açlık ve savaşlar günlük yaşantımızın bir parçası. Bu nedenle çeşitli yüzyıllarda sanatın niçin ısrarla çirkinliği resmettiğini, hatta bazı dönemlerde nasıl da zengin ve şaşırtıcı formlarla güzelliğin önüne çıktığını ettiğini anlayabiliriz. Çünkü sanat dünyada ve insanın içinde amansız ve kötü şeylerin olduğunu anlatır ve hatırlatır. Sanatın yer verdiği çirkinlik aslında çıplak insan trajedisinin en büyük göstergesidir.